"Aşık olmak istiyorum."
"Çok aşığım."
"Aşk beni bulmaz ki..."
"Aşk nedir sahi?"
...
Defalarca duyduğum ve ömrüm yettiğince duymaya devam edeceğimden emin olduğum cümleler. Çok istedikçe kaçan, "Şimdi olmaz." deyince koşa koşa-şımarık çocuklar gibi- kucağınıza atlayan aşk. Oldurganlığa ve ettirgenliğe sonuna dek kapalı, kalıplarla ve kriterlerle ilişki kuramayan, aklına estiğince gezen şapşal şey. Ama gülümsettiği gerçek. Tanımı yapılamayan; çünkü aslında herkes için farklı kılıklara bürünmeyi iyi beceren başarılı palyaço.
Kendi mutsuzluğu ya da başkalarının mutsuzluklarıyla beslenen insan için film arası, hayatı fazla ciddiye alanlar için festival, boşvermişler için suare, sanatçılar için ilham. Kendini bulamayanlar içinse iyi bir öğretmen.
Benim için de çocukluğumu bana bağışlayan bir masal kitabı. Düşünmemi engellediğini sandığım, aslında zihnimi açan; kendimle yeniden barışmamı sağlayan, paslanmamı engelleyen gerçek. "Buldum seni!" dediğimde kıvrak bir çalımla duvarların ardına kaçan, "İstemiyorum seni!" dediğimde saçımı okşayan kararsız bir saat.
Hayır, seni aramıyorum; hayır, seni beklemiyorum ve yine hayır, senden vazgeçmedim. Çünkü sen, bana beni verensin ve insan kendinden umudu "asla" kesmez.
Bunca şarkı, şiir, film, roman yanılıyor olamaz. Gizemini hiç yitirme sen. Bilim her şeyi çözerken sen hep tanımsız kal ve bizi heyecanlandır. Her şeyin bir "tık" ötede yaşandığı bu devirde ulaşılmazlığınla büyüle bizi. Hayaller kurdur bize, hayal kurmayı unutan-belki hiç öğrenmeyen- çocuklarımızın bileti ol, öğretmeni ol sen. Ezginle sar bizi, dans ettir bize yaşamaktan vazgeçen dünyanın yaşlı kollarında. Üzerimize yağan yağmurun ardından yine renk ver bize, gökkuşağı olalım.
Çok yaşa sen... Yaşayalım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder