12 Ocak 2014 Pazar

bekle/me!

Ve hayat kendine rağmen bize gelmesini beklediklerimizi beklemekle akıp gidiyor.. Beklenenler gelmiyor, gelenler.. onu sonra anlatırım. .

10 Ocak 2014 Cuma

balık..lık...

Doğan her yeni günle, gerçekten, yeniden yaşamaya başlıyorum. Dünde olan, gerçekten, dünde kalmayı başarıyor. Bunu nasıl yaptığıma bazen ben bile şaşırıyorum. Bir soluk nefese muhtaç bırakıldığımı dahi unutabiliyorum. Yeniden başlıyorum geride bıraktığım her şeye. Beni üzenlerle ilk kez karşılaşıyor, nefret ettiğim yerlere ilk kez adım atıyorum. Sanki.

Böyle değildim ben, "fil hafızalı" derdim kendime. Yüzüm gülse kalbim kabul etmezdi, yüzüm daha gülümseyemeden yeniden ekşirdi. Aslında övünürdüm de bu yönümle. "Ben" derdim, "birisinden şikayet ediyorsam eğer, bu onunla bir daha 'asla' samimiyetimiz olamayacağı içindir." Bugünse küçük bir balık gibiyim..

İyi ama ne oldu? Şimdi ayrımına vardığım doğruysa eğer, asıl şimdi bencilleştim. Bugüne kadar kendime vermediğim değeri veriyorum sanırım. Yaşadığım anı huzurlu geçirmek geri kalan her şeyden önemli geliyor. Bu yüzden insanların ne düşündüğü, ne gibi etiketleri bana layık gördüğü gittikçe önemini yitiriyor.

Eğer bu önermem doğruysa insanların kişilik tanımlamada son derece beceriksiz olduğu çıkıyor ortaya. Bugüne kadar kendimden çok herkesi düşündüm. Otobüste öylesine denk gelen yanımdaki yolcuyu bile kendimden fazla düşündüğüm anlar olduğu doğru. Bu süreçte genellikle bencillikle suçlandım. Oysa şimdi her şeyden önce "ben" varım ve insanlar iyi niyetli ve paylaşımcı olduğumu düşünüyor. Neye inandıklarını tanrı bilir ama bana söyledikleri bu.

Tam da buradan mevcut bir önermeye gidebiliriz aslında. Dalai Lama'nın meşhur sözü "Kendini sevmezsen başkalarını sevemezsin. Başkalarını sevmeyi beceremezsin. Kendine şefkat duymuyorsan başkalarına karşı şefkat duygusu geliştiremezsin." benim önermemi kırıyor.

Hayatsa işte bundan sonra gerçek anlamını buluyor. Sait Faik bizi alıp götürüyor: "Bir insanı sevmekle başlar her şey."

Not: Cemal Süreya, bugün bana senden başka pek çok şeyi düşündürdün. Huzurla uyu; çünkü tüm sözlerin layık olduğu kalplerde yaşıyor.

6 Ocak 2014 Pazartesi

peki ya aşk?

"Aşık olmak istiyorum."
"Çok aşığım."
"Aşk beni bulmaz ki..."
"Aşk nedir sahi?"
...

Defalarca duyduğum ve ömrüm yettiğince duymaya devam edeceğimden emin olduğum cümleler. Çok istedikçe kaçan, "Şimdi olmaz." deyince koşa koşa-şımarık çocuklar gibi- kucağınıza atlayan aşk. Oldurganlığa ve ettirgenliğe sonuna dek kapalı, kalıplarla ve kriterlerle ilişki kuramayan, aklına estiğince gezen şapşal şey. Ama gülümsettiği gerçek. Tanımı yapılamayan; çünkü aslında herkes için farklı kılıklara bürünmeyi iyi beceren başarılı palyaço.

Kendi mutsuzluğu ya da başkalarının mutsuzluklarıyla beslenen insan için film arası, hayatı fazla ciddiye alanlar için festival, boşvermişler için suare, sanatçılar için ilham. Kendini bulamayanlar içinse iyi bir öğretmen.

Benim için de çocukluğumu bana bağışlayan bir masal kitabı. Düşünmemi engellediğini sandığım, aslında zihnimi açan; kendimle yeniden barışmamı sağlayan, paslanmamı engelleyen gerçek. "Buldum seni!" dediğimde kıvrak bir çalımla duvarların ardına kaçan, "İstemiyorum seni!" dediğimde saçımı okşayan kararsız bir saat.

Hayır, seni aramıyorum; hayır, seni beklemiyorum ve yine hayır, senden vazgeçmedim. Çünkü sen, bana beni verensin ve insan kendinden umudu "asla" kesmez.

Bunca şarkı, şiir, film, roman yanılıyor olamaz. Gizemini hiç yitirme sen. Bilim her şeyi çözerken sen hep tanımsız kal ve bizi heyecanlandır. Her şeyin bir "tık" ötede yaşandığı bu devirde ulaşılmazlığınla büyüle bizi. Hayaller kurdur bize, hayal kurmayı unutan-belki hiç öğrenmeyen- çocuklarımızın bileti ol, öğretmeni ol sen. Ezginle sar bizi, dans ettir bize yaşamaktan vazgeçen dünyanın yaşlı kollarında. Üzerimize yağan yağmurun ardından yine renk ver bize, gökkuşağı olalım.

Çok yaşa sen... Yaşayalım...

 

sayfalar tükenince...

Her gün, her an yeni kararlar alıyoruz. Yeni yıl, doğum günü, sevgililer günü... derken bahaneler yaratıp her şeye yeniden başlamayı umut ediyoruz. Evet, bu sayede hayatta kalıyoruz. Doğru; ama ben diyorum ki bugün yepyeni bir karar almama kararı alsak acaba nasıl olur?

Yarın sabah ne giyeceğime, ne yiyeceğime karar vermesem misal ya da geceyi uzattığımın farkında olmasam da yarın okuldan dönünce uyumanın hesabını yapmasam... Ne bileyim hayat hep böyle aksa da ben yetişemesem.

Bir zamanlar çalıştığım bir tatil köyünde gazetelerden, internetten her türlü haber kaynağından uzak 3 ay geçirmiştim. İlk günlerde çok zor gelse de zaman içinde kendi küçük dünyamızın akışına kapılmak ruhumuzu tazelemişti. Gerçek dünyaya dönmek de ıstırap.. Şimdi bunun dönüştürülmüş 4 yıllık versiyonunun son 2,5'indeyim. İlk zamanlar yine çok sancılıydı. "Nasıl yapsam da kaçsam?" diye düşünmekten adapte olmayı düşünmedim bile. Şimdiyse dönüp bakıyorum ve diyorum ki: İyi ki buraya gelip de bu insanları katmışım hayatıma ve iyi ki buradaymışız yoksa karışamazdık böylesine birbirimize.

Özellikle bu gece, bu evde kelimelerim düşüncelerimin hızına yetişemezken vakit bulamadığım her şey için şükrediyorum.

Gerçek şans, sana "sen" olma fırsatını sunan insanlarla karşılaşmak.