Ne çok laf döndü yine cinsiyetler üzerine. Yüklenen rollerde detay çalışmaları gün geçtikçe hız kazanıyor. Toplumsal rollerin yanısıra mesleki anlamda da cinseyete bağlı yeni görevler yükleniyor.
Birisi çıkıp evimin içinde neler yaptığımı sorgulama hakkı olduğunu iddia ediyor. Acı tarafı birinin çıkıp bu konuda hak sahibi olduğunu açıklamasından ziyade bu uygulamanın yerinde olduğunu savunan insanları görmek. Aklıma her defasında "1984" geliyor. Orwell'in öngörülü kurgusuna gıpta etmekle beraber bu kadar benzerlik rastlantısal olamaz diye düşünüyorum ve acaba diyorum, kurguya kendini fazla kaptırdılar da bir tiyatro misali canlandırma yapmaya mı çalışıyorlar? Her ne ise bu korkunç bir teori zaten!
Bütün bunlar olurken er zümresi iyiden iyiye havaya girip "Ben yaparım, çok da güzel olur!" nidalarıyla hanelerine kattıkları kumalar yetmemiş olacak ki araya çerez niyetine başkalarını ekleyerek kadınların kalmayan gururlarını eziyor. Üstelik bunu kadınların dışarı çıkmasını ayıp, namusa aykırı bulan topluluk yapıyor! Halen erkeğin namusunu yalnızca borçsuz olmak sananlar var ne yazık ki.
Tabi ki aldatan sadece bu bölgenin insanları olmadığı gibi sadece erkekler de değil. Sadakat önemli, dostluklarda, ailede, ilişkilerde.. Ve sadakat karşımızdakine değil bize bağlı olmalı. Benim sadakatim kendime arkadaş, öyle imzayla, konu komşu korkusuyla sağlanamaz bu erdem!
10 Kasım 2013 Pazar
8 Kasım 2013 Cuma
Yorgunum, Yorgunsun, Yorgunlar
Ne çok yoruluyoruz yahu! Saçma, kağıt israfı tüm bunlar. Kimsenin okumadığı, hiçbir zaman da okumayacağı kağıtları hazırlamak için saatler harcıyor, zihnimizi tam performans çalışmaya zorluyoruz. Hele bir de benim gibi "Olmuşken tam olsun madem"cilerdenseniz işiniz cidden zor.
Çok basit bir durumu anlatan cümleyi yeri geliyor farklı şekillerde defalarca kuruyoruz. İşte bu da benim için çıldırtıcı sebeplerden biri. Velhasıl-ı kelâm insanlarla iletişim halinde kalmak da zor.
Çok basit işler için o kadar efor harcıyoruz ki düşünmeye ve yaşamaya zamanımız kalmıyormuş gibi hissediyorum. Düşünmek, sevmek, okumak, izlemek, özlemek.. Siz biraz daha bekleyin, şimdi çok gereksiz bir iş için tüm vaktimi ve enerjimi harcamam gerek!
Bir kitap karakterini sündüre sündüre tartıştığım dostlarım neredesiniz? Özlüyorum sizi ve üniversitede (son kez)yaşamamız ve düşünmemiz için bize armağan edilen o zamanları. Hey gidi..
Eh ne diyeyim kolay gelsin hepimize..
Çok basit bir durumu anlatan cümleyi yeri geliyor farklı şekillerde defalarca kuruyoruz. İşte bu da benim için çıldırtıcı sebeplerden biri. Velhasıl-ı kelâm insanlarla iletişim halinde kalmak da zor.
Çok basit işler için o kadar efor harcıyoruz ki düşünmeye ve yaşamaya zamanımız kalmıyormuş gibi hissediyorum. Düşünmek, sevmek, okumak, izlemek, özlemek.. Siz biraz daha bekleyin, şimdi çok gereksiz bir iş için tüm vaktimi ve enerjimi harcamam gerek!
Bir kitap karakterini sündüre sündüre tartıştığım dostlarım neredesiniz? Özlüyorum sizi ve üniversitede (son kez)yaşamamız ve düşünmemiz için bize armağan edilen o zamanları. Hey gidi..
Eh ne diyeyim kolay gelsin hepimize..
6 Kasım 2013 Çarşamba
Ne bu merak?
Çok meraklı bir toplumuz. Soru sormaktan, öğrenmeyi istemekten hiç çekinmiyoruz. Özellikle şu anda görev yaptığım bölgede bu tutum oldukça yerleşmiş.
Bir öğretmen için sorgulayan öğrenci arayıp da bulunamayan mücevherdir aslında. Meraklı öğrenci, öğrenmeye teşvik edilir, soruları sabırla ve keyifle yanıtlanır. Ama bu merak sizin özel hayatınıza yönelikse durum değişir. Bu hafta aramıza yeni katılan arkadaş; daha adımı dahi bilmezken önceki iş yerimde kazandığım parayı, kaç saat çalıştığımı, anne ve babamın birlikteliğini, ailemin aylık gelirini, ailemle ilişkimin nasıl olduğunu sorarken hiç tereddüt etmiyordu. Bir yandan da sürekli araştırmayı çok sevdiğini söylüyor, araştırmacı(!) kişiliğiyle övünüyordu. Çalışma ortamının zar zor sağlanan, pamuk ipliğine bağlı huzurunu katletmemek için "Sana ne arkadaşım benim anamdan, babamdan, paramdan?!" diye haykıramadım ya, ona yanıyorum.(Yine de şanslıyım, en azından diğer arkadaşlara yaptığı gibi medeni durumuma el atıp beni evlendirmeyi görev edinmedi, yetinmeyi öğrenmeliyim!)
Hoş, dışarıda da durum değişmiyor ki.. Herhangi bir ihtiyacınızı karşılamak için girdiğiniz bir dükkanda iki dakika içinde bitecek alışverişinizi bitmek tükenmek bilmeyen, utanmasalar yatak odanıza varana dek yönelttikleri sorularla uzatıyor da uzatıyorlar. Tabi bu işte o kadar ustalar ki siz istemediğinizi söylediğiniz halde önünüze yapışan bir bardak çayla desteklemeyi ihmal etmiyorlar sorularını(sanki daha katlanılır olacakmış gibi!). Sevdiğim bir dizide İsmail Abi derdi ki: "Çay veren adam kötü olur mu hiç?"
Arada bir karşılaştığım komşularımla ayaküstü sohbetlerimizde burada yapacak bir şey olmamasından yakınırken günde kaç kez evden çıktığımı hatta çıkınca nereye gittiğimi dahi bildiklerini öğrendim. Eh bunun üstüne evime gelen misafirlere ve hatta evdeki sohbetlerimize haydi haydi hakimdir onlar diye düşündüm. Emek var ortada, bu sorunu çözmek lazım, ya biri az çalışıyorsa? Sınav yapsam kaç alırlar ki? Acaba hangisi daha başarılı takip konusunda?
Ben bunlarla baş edemezken bugün ortalıkta gezen malum mesele bana isyanımın yersiz olduğunu balığın baştan koktuğunu bir kez daha öğretti.Öğretti ya yine de kendimi alamıyorum "Biz bu potansiyele sahipken işimize yarayacak, gelişmemizi sağlayacak konulardaki bu performans düşüklüğü neden?" diye sormaktan. (Bu beni de çok meraklı yapar mı? Bak yine yaptım, soru sordum!)
Ah be İsmail Abim, çay veren adam kötü olmasa da gevezedir, neyi merak edeceğini de bilmeyebilir, bi' el atmasan mı acaba?
Bir öğretmen için sorgulayan öğrenci arayıp da bulunamayan mücevherdir aslında. Meraklı öğrenci, öğrenmeye teşvik edilir, soruları sabırla ve keyifle yanıtlanır. Ama bu merak sizin özel hayatınıza yönelikse durum değişir. Bu hafta aramıza yeni katılan arkadaş; daha adımı dahi bilmezken önceki iş yerimde kazandığım parayı, kaç saat çalıştığımı, anne ve babamın birlikteliğini, ailemin aylık gelirini, ailemle ilişkimin nasıl olduğunu sorarken hiç tereddüt etmiyordu. Bir yandan da sürekli araştırmayı çok sevdiğini söylüyor, araştırmacı(!) kişiliğiyle övünüyordu. Çalışma ortamının zar zor sağlanan, pamuk ipliğine bağlı huzurunu katletmemek için "Sana ne arkadaşım benim anamdan, babamdan, paramdan?!" diye haykıramadım ya, ona yanıyorum.(Yine de şanslıyım, en azından diğer arkadaşlara yaptığı gibi medeni durumuma el atıp beni evlendirmeyi görev edinmedi, yetinmeyi öğrenmeliyim!)
Hoş, dışarıda da durum değişmiyor ki.. Herhangi bir ihtiyacınızı karşılamak için girdiğiniz bir dükkanda iki dakika içinde bitecek alışverişinizi bitmek tükenmek bilmeyen, utanmasalar yatak odanıza varana dek yönelttikleri sorularla uzatıyor da uzatıyorlar. Tabi bu işte o kadar ustalar ki siz istemediğinizi söylediğiniz halde önünüze yapışan bir bardak çayla desteklemeyi ihmal etmiyorlar sorularını(sanki daha katlanılır olacakmış gibi!). Sevdiğim bir dizide İsmail Abi derdi ki: "Çay veren adam kötü olur mu hiç?"
Arada bir karşılaştığım komşularımla ayaküstü sohbetlerimizde burada yapacak bir şey olmamasından yakınırken günde kaç kez evden çıktığımı hatta çıkınca nereye gittiğimi dahi bildiklerini öğrendim. Eh bunun üstüne evime gelen misafirlere ve hatta evdeki sohbetlerimize haydi haydi hakimdir onlar diye düşündüm. Emek var ortada, bu sorunu çözmek lazım, ya biri az çalışıyorsa? Sınav yapsam kaç alırlar ki? Acaba hangisi daha başarılı takip konusunda?
Ben bunlarla baş edemezken bugün ortalıkta gezen malum mesele bana isyanımın yersiz olduğunu balığın baştan koktuğunu bir kez daha öğretti.Öğretti ya yine de kendimi alamıyorum "Biz bu potansiyele sahipken işimize yarayacak, gelişmemizi sağlayacak konulardaki bu performans düşüklüğü neden?" diye sormaktan. (Bu beni de çok meraklı yapar mı? Bak yine yaptım, soru sordum!)
Ah be İsmail Abim, çay veren adam kötü olmasa da gevezedir, neyi merak edeceğini de bilmeyebilir, bi' el atmasan mı acaba?
3 Kasım 2013 Pazar
Yeni Hayat
Yaşamımıza etki eden en önemli unsurlardan biri (günümüzde) şüphesiz ki elektrik. Bugün 11 saat süren bir elektrik kesintisi yaşadım. Uyandım, karikatür dergileriyle kahvaltımı tamamladım. Kahvemi alıp en sevdiğim kitabımla güneşin ısıttığı kanepemde uzun süre keyif yaptım. Zihnim yorulduğunda saat sadece 12.18'di! Hafta içi 5'te uyanmaya alışan biyolojik saatim pazar gunleri ancak 8'e kadar dayanabiliyor..
Tabi elektrik kesintisi nedeniyle iş görmez hale gelen mobil bağlantımın da katkılarıyla gün iyice dayanılmaz bir hal aldı. Koca bir gün geçti, müziksiz, sessiz, bataryam bitecek korkusuyla. Bunun uzun zamandır görüşemediğim arkadaşımla vakit geçirmek için harika bir fırsat olduğunu düşündüm. Bir araya gelip uzun uzun konuştuk, sohbet ettik, güldük eğlendik ve hava karardı.
Önümüzde yarın için çoğaltılmayı bekleyen sınavlar, tamamlanmış olması gereken pek çok evrak, yıkanması gereken çamaşırlar, yapılması gereken alışveriş ve temizlenmeyi bekleyen evlerimizle bir pazar gününü harcamanın huzuruyla uyuyacağız şimdi!
Bütün bunlara vesile olan elektrik idaresine sevgilerimizi (!) sunuyoruz. Çocuklara da "Elektrikler kesikti, sınavı hazırlayamadım. " derim artık!
Tabi elektrik kesintisi nedeniyle iş görmez hale gelen mobil bağlantımın da katkılarıyla gün iyice dayanılmaz bir hal aldı. Koca bir gün geçti, müziksiz, sessiz, bataryam bitecek korkusuyla. Bunun uzun zamandır görüşemediğim arkadaşımla vakit geçirmek için harika bir fırsat olduğunu düşündüm. Bir araya gelip uzun uzun konuştuk, sohbet ettik, güldük eğlendik ve hava karardı.
Önümüzde yarın için çoğaltılmayı bekleyen sınavlar, tamamlanmış olması gereken pek çok evrak, yıkanması gereken çamaşırlar, yapılması gereken alışveriş ve temizlenmeyi bekleyen evlerimizle bir pazar gününü harcamanın huzuruyla uyuyacağız şimdi!
Bütün bunlara vesile olan elektrik idaresine sevgilerimizi (!) sunuyoruz. Çocuklara da "Elektrikler kesikti, sınavı hazırlayamadım. " derim artık!
2 Kasım 2013 Cumartesi
Selam Olsun Kelimelere
Bir sabah uyandığımda içimdeki tüm kelimelerin yok olduğunu fark etmekten korkuyorum. Günden güne, içimde sıkışan kelimelerin etkisiz çığlıklarının bir çeşit faranjite yakalandığına inanmaya başlıyorum. Anlatacak bu kadar çok şeyim olduğunu sanırken ağzımdan tek söz çıkmaması bunun en güçlü kanıtı bence. Peki tüm bunları hisseden yalnızca ben miyim?
Her gün onlarca durumla karşılaşıyor, ummadığımız pek çok olayda önemli roller üstleniyoruz. Ve öyle geceler oluyor ki yastığa başımızı koyunca uyumak bir yana nefes alamıyoruz. Çoğunlukla haksızlığa uğradığımızı düşünüyoruz. Yaptığımız haksızlıklarıysa genellikle yorganın altına saklıyoruz. İşte bunun ayrımına vardığımdan beri geceler benim için daha uzun. Yeterince iyi dinlemediğim çocuklar, lafını böldüğüm arkadaşlarımın hissettikleri, bana gerçekten ihtiyaç duyduğunu bildiğim halde kendi önceliklerim nedeniyle ihmal ettiklerim... Bazen de en büyük haksızlığı kendimize yaptığımızı düşünüyorum.
Kimimiz her şeyini dile getirebileceği dostlarına yakın olduğu için şanslı, kimimiz ise pek çok şeyi arada bir yapılan telefon konuşmalarına sıkıştırmak zorunda kalacak kadar şanssız. İşte bu ikinci gruptan biri olarak kendime sakladığım duygularımla kelimelerimi bir gün yitirmekten korkuyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)