Çok güzel bir düşten uyandım bu sabah. Gittikçe saflığını yitiren insanlardan, ilişkilerden kaçarken saklandım çocukluğuma. Çocukluğumun saf, çıkarsız dünyasına.
Her şey bıraktığım gibiymiş orada, sadece büyümüşüz işte biraz. İçim güven ve huzur doluyken yürümüşüz sokaklarda. Biraz deniz katmışız, biraz sıcak, biraz da anlayış yanımıza. Sonra çocukluğumuzdan kalma bir film eklemişiz günümüze, büyümüş insanların atıştırmalıklarını(snack) almayı unutmadan. Birlikte gülmüşüz bütün o saçma sahnelere. Mutlu, sakin ve bir çocuk kadar safmışız birbirimize sarıldığımızda.
Rüya bu ya, hiç acıkmamış, hiçbir şeye ihtiyaç duymamışız tüm bunlar olurken. Kimsemiz de yokmuş, bizi merak eden. Müzik dinlemiş, şarkılar söylemiş, filmler izlemişiz koca bir günde. Yalnız hiç zorlamamışız kendimizi olduğumuzdan iyi göstermeye, yorgunken yürümeye... O kadar da doğalmış işte her şey.
Şaşırmışım bazen, "Meğer ne çok şey biliyormuşsun sen!" deyip biraz da hayran kalmışım işte. Gizlemeye çalışırken hayranlığımı, saçmalamışım bazen; o da görmezden gelivermiş tüm büyümüş adamların yaptığı gibi.
İçim geçmiş bazen omzuna başımı koyduğumda, uyumuşum. Rüya içinde rüya. Düşmesin diye başım boşluğa sarılmış bana sıkıca. Hem de ne sıkıca, sanki her yeri kuşlar istila etse hiçbirinin gagası değmezmiş bana; o kadar güvendeymişim, inanmışım ona.
-"İşte!" demiş kalbim, "Aradığın adam burada." Gülümsemişim usulca ve son kez bakmışım ona.
Gün doğmuş, hayat başlamış Dünya'da. Eksik kalmamdan korkmuş olacak ki Güneş, tüm sıcağını göndermiş bana. "Kalk artık" demiş, "Bu gördüklerin sadece bir rüya. Benim aydınlattığım dünyada yer yok bu kadar duyguya."
Gözümü açıp da uçuşan perdeme baktığımda, yine de, gülümsüyordum hala.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder