Bu, buradaki evimde geçireceğim son yalnız gecem. Bu evdeki ilk yalnız gecemi de hatırlıyorum. Ne umutlarla, özenerek kurmuştum evimi. Nasıl tatlı bir heyecan ve bitmeyen enerjim vardı evi düzenlerken. Ev arkadaşım eşyalarını toplayıp gittikten bir saat sonra başlamıştım temizliğe. Gittikçe artan enerjimle koca kanepeleri tek başıma kapıdan geçirmek için de az çabalamamıştım. Sonunda pes edip bir arkadaşımı yardıma çağırmıştım da umduğum gibi tek gecede evi tamamen kendi istediğim hale getirmiş, ertesi gün de ilk misafirlerimi ağırlamıştım.
Koskoca bir sene geçmiş üstünden. Eski ev arkadaşım bu gece evleniyor, bense hiç sevmediğim bu yerden gideceğim için hüzünleniyorum. Ne garip... Hiç sevmediğim bu şehirden, aslında çok da sevmediğim evimden gitmek istemiyorum. Alışkanlıklarımızın yıkılacak olmasından mı korkuyoruz? Yaşlanmak mı bu? Değişimden neden korkar insan? Bütün bu sorulara verecek tek bir doğru yanıtım yok ki benim.
Bu minicik şehrin kaldırımlarındaki her boşluğu ezbere biliyorum. Üstelik bu beni hiç de hoşnut etmiyor. Hep buradan gideceğim günün hayalini kurdum. Ve bu hayalimde buradan tek çöp bile götürmek yoktu. Şimdiyse durum bambaşka. Her eşyam, her anım kıymetli. Meğer gitmek o kadar da kolay değilmiş. Meğer insan sevmese de alışırmış. Meğer buraya dair yapacak ne çok şeyim varmış.
Önümdeki son bir haftada annemle birlikte her şeyin tadını tekrar çıkartmayı planlıyorum. Tekrar keşfederken pek çok şeyi, aynı anda veda edecek fırsatımın olmasını umuyorum. Bu küçük, sıkıcı, zor ama beni büyüten kente ve bu coğrafyaya.
Hep derlerdi de inanmazdım. Buralarda zaman başka türlü akıyor, dostluklar ve paylaşılanlar bambaşka. Herkese ve her şeye rağmen yalnızlığını da insan ta iliklerinde hissediyor burada.
Buradan sonraki hayatım içinse daha az yalnız ve daha çok mutlu olmayı umuyorum..